Seville - Malaga - Granada - Valencia
Ideal zaman olan ekim sonunda gittigim Ispanya ( Endulus ) seyahatima Seville ile basladim ve sehir merkezine adim attigim an kayboldum cunku bu sehir labirent yapisinda kurgulanmis. Daracik birbirine baglanan sokaklarda kayboldugunuzda inanin ne harita nede google map size yardimci olamiyor (:
Ve sonra anliyorsunuz ki o daracik sokaklar sehrin en guzel havasini yaratan sokaklar ve dalip dalip kayboluyorsunuz o sokaklarda, her defasinda bambaska bir yere cikiyorsunuz (:
Burada tarihi evler pansiyon haline getirilmis ve heryer pansiyon dolu. Ben merkezde bir pansiyonda kaldim ve oldukcada rahat oldugunu soyleyebilirim, hele birde cok pozitif sahipleri varsa (:
Benim Endulus turundaki sehir yolculuklarim hizli tren pahali oldugu icin sehirler arasi otobusle oldu ve genelde otobusler cok dolu degil ve oldukcada rahat oldugunu soyleyebilirim.
Seville'dan sonra yolculugum Malaga'ya oldu ve oldukca sirin bir sehirdi, sonrasinda Granada'ya yola cikip bu guzel mi guzel sehri gorme firsati yakaladim. Ve son durak olan Valencia benim Seville'dan sonra kalbimi kazanan diger Endulus sehir oldu. Valencia, otelimizin tam merkezde olmasi ve gece cok gec saatlerde de olsa ilik sonbahar aksamlarinin tadini harika yemekler ve ickilerimizi icerek gecirmemizi sagladigi icin benim icin cok ozel bir sehir oldu. Ayrica hem cok sakin, hem cok guzel, hem cok modern, hemde sahil sehri olmasida bu sehri sevmek icin oldukca yeterli sebepler bence.
Enduslus şehirleri için ipuçları :
* Ulasım konusunda hızlı trenler mevcut, Ispanya içindekilere AVE sistem hizli tren deniyor ve internetten yada istasyonlardan alabilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken son dakikaya biletinizi bırakmamanız. Trenler hızlı fakat ben ekonomik olması açısından otobüsü tercih ettim. Otobüsler inanilmaz rahat ve konforlu. Gittiğiniz şehirde otobüs istasyonunu bularak biletinizi gideceğiniz gün bile alabilirsiniz. Birkaç otobüs firması var, ben ALSA yi tercih etmiştim. Tüm şehirlere otobüsleri var. Otobüs istasyonlarında bagajınızı kilitleyebileceğiniz dolaplar var. (saatlik ücreti 2.5 euro ).
* Endülüs turundaysanız Flamenkonun Sevilla 'da izlenmesi gerektiğinizi bilmenizde fayda var çünkü Guadalquivir Nehri’nin bati kiyisindaki Triana Barrio mahallesi, bugün flamenkonun dogdugu yer olarak kabul ediliyor.
* Malaga'da Picasso müzesinin olduğu meydanda sakın kuşları beslemeyin, 500 euro para cezası bulunmakta.
* Granada'da Alhambra için biletinizi mutlak öncesinden alın ve genaralife alanına biletinizde belirtilen saatte ve dakikada gidin. Birkaç dakika bile geç kalsanız içeri almadıkları söyleniyor.
* Endülüs turum boyunca fiyat olarak en uygun şehirler Seville ve Valencia idi, Granada içlerinde en pahalı olan.
SEVILLE
Sevilla dar, kivrimli sokaklari, görkemli festivalleri ile öne çikan , sokaklarindan portakal çiçegi kokulari yayilan, flamenko ve boga güresi denince akla gelen ilk sehirlerden biri.
Ben kurban bayraminda Endülüs turu yapmak istediğim için Sevıilla, Malaga,Valencia'ya uçak bileti fiyatlarinin nerdeyse Tayland ile aynı olmasından dolayı çok değişik bir yörüngeyle 24 saatlik bir yolculuk sonrası Sevilla'ya ulaştığımda yorgunluktan ölmek üzere olduğumu söyleyebilirim. Barrio Santa Cruz mahallesinin hemen başlangıcında olan pansiyonumu bulmam bu yorgun halimle 1 saatimi aldı çünkü benim pansiyonum labirent sokakların birindeydi ve inanin kaldığım süre boyunca da pansiyonumu bulmakta hep zorlandım.
Konaklama konusunda sizde pansiyonlarda kalabilirsiniz, hem çok ekonomik hemde Seville'nin eski evlerinde kalma şansı yakalamış olursunuz.
Seville 4 ayrı bölgeden oluşur; 1. Santa Cruz, 2. La Macarena, 3. El Arenal , 4. Parque de Maria Luisa.
Eğer çok zamanınız yoksa Santa Cruz ve El Arenal bölgesinde vakit geçirmenizi tavsiye ederim çünkü bu birçok tarihi eser ve şehrin kalbi bu mahallelerde atmaktadır.
Heryere yürüyerek ulaşabileceğiniz bu şirin şehirdeki gezilecek yerler aşağıdaki gibi :
Real Alcazar :
Sevilla’nin en önemli yapitlarindan biri olan Alcazar'a girmek için uzun bir kuyruğa girip, biraz beklemek zorunda kalabilirsiniz. Saray, Endülüs döneminin en önemli örneklerinden biridir. Saraya girdiginizde kendinizi Islam motifleri içinde mükemmel desenlerle karsi karsiya bulabilirsinz. Sarayi Ispanya’nin kral ve kraliçelerinin uzun yillar kullanmistir, özellikle yaz aylarinda krallar ve kraliçenin konaklamasi için kullanilmış.
Kristof Kolomb’un kesif için bu saraydan ugurlandigida bilinmektedir. Sarayin içinde çesmeler, havuzlar, çiniler ve kabartma motifler yogunluktadir. Günümüzde Alcazar Sarayi müze olarak kullanmilmaktadir. Sarayin her iki katindada göz alici mimari güzellikler görebilirsiniz.
Burada sarayin havuza yansımasını fotoğraflamak için erken saatler tavsiye edilmişti fakat ben yorgun olduğum için bunu yapamadım. Sarayın bahçe kısmı ise çok dinlendirici.
Plaza de España :
Mimari olarak Islam-Hristiyan karisimi olan, Rönesans döneminden bir büyüleyici bir mimariye sahiptir. Çinileriyle kabartmalariyla süslenmis olan duvarlarindan gözlerinizi alamayacaginiz bu yapida
"Star Wars 1-2” in bazı sahneleri çekilmiştir.
Catedral de Sevilla (Sevilla Katedrali ) :
Alcazar sarayının hemen yanında olan bu görkemli katedral Roman Katolik bir katedraldir. Gotik tarzda olan bu katadrel dünyanin en büyük katedralidir (Bu binadan önce Ayasofya en büyük katedralmiş) ve dünyanin en büyük üçüncü kilisesidir. Kristof Kolomb, III. Ferdinand, X. Alfonso gibi büyük isimler bu katedralin içine defnedilmiştir.
Bu katedralin üst kısmında La Giralda diye adlandırılan çan kulesi mevcut. Katedrali gezdikten sonra şehir manzarasını bu kuleden görmek isteyenleri zorlu bir tırmanış bekliyor. Merdiveni olmayan egilimli bir yolla yukarıya çıkılınca görülen şehir manzarası bu yorgunluğa değiyor.
Barrio Santa Cruz :
Ben bu bölgede bir pansiyonda kaldım. Şehrin Yahudi mahallesidir ve Unesco’nun dünya kültür mirası listesinde yer almaktadır. Hediyelik eşya
mağazaları, tapa barları ve gezgin gitaristlerinin yanı sıra, iç avlulu
beyaz boyalı evleri, taş döşemeli daracık sokakları ve çiçeklerle süslü
balkonlarıyla kentin en romantik mahallesi burası bence.Ama ayni zamanda en hareketli ve tarihi yogunlugu en fazla olan bölümüdür. Bu bölümdeki karmasik sokaklar ve caddeler ilginizi çekecektir. Bir labirentin içinde kaybolduğunuzu hissedeceksiniz. Buralarda, ayni zamanda, sehrin en iyi otelleri, restoranlari ve barlari bulunur. En iyi Flamenko izleyeceğiniz mekanlarda burda. Pansiyondakiler bana Seville'nin en iyi Flamenko dans gösterisinin
La Carboneria isimli yerde olduğunu söyledikleri için burayı tercih etmiştim ve gerçektende çok iyiler. Ücretsiz flamenko gösterisi var ve siz sadece içkiye para veriyorsunuz (Gösteriyi izlemeye gelmişseniz mutlak birşeyler içmek zorundasınız ve içki fiyatları da gayet uygun).
Plaza de Toros de la Maestra/Museo de la Maestranza :
Ispanya'nin en eski arenasi olan bu yere 6 euro karsiliginda rehber esliginde girip, gezebilirsiniz. Arena gezildikten sonra müze, sonra da matadorun çikmadan önce dua ettigi sapel gibi alanlar gösteriliyor. Rezervasyon yaptırmanıza gerek olmadan, kapıda birikenleri gruplar halinde içeri alıyorlar.
Maria Luisa Parkı :
Plaza de Espana ile birleşik olan bu müze şeklindeki parkı mutlak görmelisiniz. Parkın içinde İspanya meydanı var, mutlak uğramalısınız. Parkın içinde fayton turları da mevcut, isteğe göre binebilirsiniz. Park çok büyük olduğu için en az 2-3 saatinizi buraya ayırmanızda fayda var. Hatta öğle yemeğinizi bu parkin içinde yiyebilirsiniz. Köprü tarafında bot turu yapabilirsiniz, ayrıca kentleri
anlatan, renkli mozaiklerle süslü bankları mevcut.
Casa de Pilatos
Tarifa Markizi için yapılan bu saray, Endülüs mimarisinden aşırmalarla doludur. Mimari yapısı oldukça ilgi çekicidir.
Hospital de la Santa Caridad
Barok Hayır kurum hastanesi olan bu bina, 1647 yılında inşa edilen bu kurumun şapel kısmı turistlere açıktır ve barok dönemine ait heykelleri içermektedir.
Archivo de las Indias (Bati Hint Adalari Genel Arsivi)
Amerika ve Filipinler Ispanyol Imparatorlugu'nun tarihini gösteren son derece degerli belgeleri saklayan arsivdir. Bina ve arsiv 1987’de UNESCO Dünya Kültür Mirasi Listesi’ne girmistir.
Museo del Baile Flamenco
Flamenconun anavatanı Seville demiştik. Flamenko ile ilgili birçok bilgi bulabileceğiniz ve kıyafet/enstruman görebileceğiniz bir müze burası. Burada Flamenko gösterileride oluyor. Biletinize bir içki dahil.
Ayrıca
Museo de Bellas Artes de görülmesi gereken müzelerden biri. Hotel Alfonso XIII hotelinde kalmasanızda mutlaka bahçesinde çay içmelisiniz
Torre del Oro (Altın Kule) :
Sevilla’da Muvahhidler döneminde kalan en önemli eserlerden biri. 13.
Yy’da savunma amaciyla insa edilmis. Günümüzde Denizcilik Müzesi olarak
kullaniliyor.
Sevilla’nin iyi yakasini birlestiren köprüler
Atlas Okyanusu’ndan yaklasik yüz kilometre içerde olan Sevilla’nin denize ulasimi Guadalquivir Nehri ile saglanmis. Nehrin adi da Arapça ‘kebir’ yani genis kelimesinden geliyor. Çikacaginiz nehir turu sayesinde EXPO 92’nin Sevilla’ya kazandirdigi çagdas mimari harikasi yapilari, Eiffel’in Triana Köprüsü’nü, Santiago Calatrava’nin Alamillo Köprüsü’nü,La Barqueta Köprüsü’nü görebilirsiniz.
MALAGA
Seville'da geçen üç günün ardindan sabah 7:30 otobüsüyle Malaga için yola düştüm. Otobüsle 3 saat süren yolculuktan sonra saat 10:30'da Malagaya ulaştım. Çantamı otogarda kilitli dolaplara koyduktan sonra şehri çok hızlıca keşfe çıktım çünkü Malaga'da kalmayı planlamıyordum. Akşama doğru tekrardan yola koyulup gece Granada'da olmam gerekiyordu.
Malaga, Malaka kelimesinden gelen, Tuz diyarı anlamına geliyormuş.Malaga, ünlü ressam Pablo Picasso’nun dogdugu sehirdir.Oldukça hizli büyüyen ve muhtesem günes isiltisina, eglenceli gece hayatina, unutulmaz damak tadina sahip balik restoranlarina,kültürel açidan zengin tarihi mekanlara sahip bu sehir Ispanya’nin Endülüs kisminin göz bebegidir. Malaga soguk kuzey rüzgarlarindan çevresindeki daglarca korunur ve yilin 300 günü günes isigindan yararlanilabilir. Dogu ve güney sahillerine sahip oldugundan her daim her kisinin zevk alabilecegi farkli özellikteki plajlarinin olmasi bu sehri daha da tercih edilir kiliyor.
Malaga'yı benim gibi hızlıca görmeniz gerekiyorsa Hop On - Hop Off 'ları tavsiye ederim. 18 Euro'ya o tepelikleri tırmanmanıza gerek kalmadan şehri gezme şansı yakalayabilirsiniz.
Alcazaba Málaga :
Endülüs şehirlerinin bir klasiği gibi olan bu yapılanmalar birbirinden güzellikler barındırıyor. Buraya çıkmak için epeyce tırmanmak gerekiyor. Vaktiniz ve enerjiniz varsa deneyin derim. Tepeye vardığınızda göreceğiniz şehir manzarası oldukça güzel. Burda dakikalarca oturup okyanusu ve şehri bütünleşik olarak izleyebilirsiniz.
Aşağıya bahçe yönünden inince o muhteşem bahçenin büyüsüne kapılacaksınız. Alhambra'ya benzeyen yapı ve bahcesi gercekten görülmeye değer.
Plaza de toros de La Malagueta
Malaga'da bulunan Alcazaba'nin tepesinden görülen boğa güreşi arenasıdır. Hala önemli festivaller ve üst sınıf için ev sahipliği yapmaktadir.
Museo Picasso Málaga :
Plaza de la Merced Meydani’nda ressamin dogdugu ev bulunuyor ve bu ev müze haline getirilmiş durumda. Müze, Endülüslü bazi sanatkarlarin bir araya gelip rüyalarinin gerçeklesmesiyle kurulmustur. Üvey kizi Christine ve torunu Bernard tarafindan müzeye 204 parça vermislerdir. Müze ptesi günleri kapalıdır. Buradaki meydanda kuşlara yem atmanın cezası var (500 euro), buna dikkat etseniz iyi olur.
Málaga Cathedral :
1528 yilinda bir caminin bulundugu yerde yapimina baslanmis, kulelerinden biri 1782 yilinda tamamlanmis, ikinci kule ise bitirilememis. Bu yüzden La Manquita (tek kollu kadin) olarak anılıyor.
Centre Pompidou Malaga :
Girişinde ilginç renkli camlardan oluşan bir küp olan bu müze içinde birçok sanatçının (Joan Miró Ferra, Marc Chagall, Pablo Picasso vb) eserlerini barındırmaktadır.
Şehrin en işlek ve alışveriş caddesi
Calle Marques de Larios. Burada modern şehir havası çok rahat seziliyor. Tipik avrupa şehri işlek caddelerine çok benziyor. Malaga kalırsanız, yolunuz bolca buraya düşecektir. Malaga'nin ana caddesi ayrıca
Plaza De La Marina'dir. Denize sıfır olan bu 1 km 'lık uzun yok değişik tropik agaçlarla süslenmiştir.
Ben 6 saatte bu kadar yer görebildim. Sizin zamanınız varsa Gibralfaro, Museo de Málaga : Müze, sanat, kültür, mimarlik , Guadalhorce, Sea Life Benalmádena, Palacio de la Aduana, Roman Theatre, Jardines de Pedro Luis Alonso, Oeste Park, Museum Jorge Rando gibi müze ve parklarıda görebilirsiniz. Şehir merkezinden biraz uzak olan Ronda , Marbella ve Puerta Banus ve Cueva de Nerja (Nerja) 'da görülmeye değer yerler arasında.
Tabi bu sürede plaja gitme şanşım hiç olmadı, Malaga'da üç tane plaj yer almakta.
Playa de la Malagueta, Playa de la Palo ve Playa de la Pedregalejo.
GRANADA
Malaga'daki günlük turlamam bitince daha önceden almış olduğum otobüse binip 2 saatlık bir yolculuktan sonra Granada'ya ulaştım. Akşam saat 7-8 gibi şehre ulaştığımda biraz kalabalık olan şehirde arkadaşımın evini bulmaya çalışmakla geçirdim. Olabildigince şehir dışında yaşayan arkadaşımın evini bulmak gerçekten benim için yorucu bir günde ikinci bir zorluk oldu.
1450 de islamin sona ermesinden sonra da katolik devrinde gelisimini sürdürmüs, 19.YY da bir gerileme yasasa da daha sonra geçirdigi hizli dönüşümle bugünkü haline ulasmistir. Granada endülüs’te islamin son kalesi olan kent olarak bilinir ve yavas yavas küçülen islam en son Granada’ya çekilmis ve orada sona ermis. Bu sebeple endülüs şehirleri arasında islamik figürlerin en çok hissedildigi kent Granada’dir.
Genelde turistler tarafından Alhambra 'yi görmek için günübirlik uğrak yeri olarak seçilen bu şehirde ben 2 gün kalmayı seçtim.
Granada sehri, Albacin, El Hamra ve Sacramonte adli üç tarihi tepe üzerine kurulmuştur. Bu tepelerden en önemlisi Alhambra (El Hamra)dır.
Granada'da bedava flamenko ümit etmeyin, heryerin bir giriş ücreti olduğu gibi birde içerde içkiye ayrı para veriyorsunuz ve o kadar sıkışık yerlerde izliyorsunuz ki, flamenko keyfi bir işkenceye dönebiliyor.
Şehirde ulaşımı şehir merkezi dışında otobüsle sağlayabilirsiniz. Benim gibi şehirde çok kalmayacaksanız tek yön otobüs bileti kullanabilirsiniz.
Alhambra :
Çok yorgun olduğum için uyuyakaldım ve Alhambra'ya giriş için 08:30 'a kadar giriş bileti bulma şansımı yitirmiş oldum. Birgün sonrası için ise Alhambrayı açık alandan yeterince gördüğümü düşündüğüm için başka yerlere zaman ayırdım. Alhambra için bileti Granadaya gitmeden birkaç gün önce almakta fayda var. İnternetten biletinizi alabiliyorsunuz. (http://www.ticketmaster.es/en/recintos/la-alhambra-de-granada/) Alhambra'nin farklı bölgeleri için farkli bilet ve fiyatlandırma mevcut. Eger tüm Alhambra için bilet almak istiyorsanız 16 Euro gibi bir rakam ödemek zorundasınız. Alhambra girişindeki güvenlik ve itici çalışan davranışı sizi biraz buradan soğutabilir. Sanırsınız ki, Beyaz Saray'a gireceksiniz gibi bir hava yaratılmış ve çalışanlarda o şekilde davranıyor. Beni bu davranışlar aşırı rahatsız etti ve iyikide bilet bulupta giremedim gibi hayıflandım kendimce (:
Alhambra, Nasri Sultanligi Granada’yi yönettigi dönemde halifeler; I.Ismail, I.Yusuf ve I.Muhammed yönetiminde yapilmistir. Agirlik malzeme seramik, tas, alçi ve ahsaptir.
Alhambra tepesi eteklerindeki koruluk alan içinde bulunan bu saray yüksek
kapilar, taklar, çesmeler, su kanallari; ayrica tepedeki surlar içinde
kalan Medine adli (su anda San Fransisco mahallesi diye anilan) eski
yerlesim yeri, Alcazaba (eski kale), V. Carlos Sarayi ve çesitli kuleler
ve Nazir Palce’i barindirmaktadır.
Saray aslinda dört bölümden
olusuyor. Asil büyük bölüm olan Nazari Sarayi, Cennet-ül Arif anlamina
gelen Generalife adli yazlik saray ve bahçesi, içinde yaklasik 2 bin
kisinin yasadigi Al Kazaba ve son olarak da V. Carlos’un Hristiyan
fethini göstermek için sarayin bahçesine yaptirdigi V. Carlos Sarayi. Dediğim gibi giriş ücretsiz alanlarıda mevcut ve ben bu kısımları 2 saat boyunca dolaştım. Bedava olan alanları bu kadar sürede gezebiliyorsanız, tüm Alhambrayı kaç saatte gezebileceğinize siz karar verin.
Albacin(El Albayzín) ve Sacramonte Tepeleri :
Alhambra'dan Albacin'e mesafe 2 km ve yürüyerek 30 dk, arada bulunan Sacramonte tepesinede uğrayabilirsiniz. Granada sokaklarının çoğu yayalara uygun yapıldığı için buralara taksi ile gitmeniz biraz dolaşmanıza sebebiyet verebilir. Bence enerjiniz varsa yürümeyi tercih edin derim.
Albacin(Albayzin); merkezdeki Plaza Nueva ve Plaza Santa Ana Meydanlari'ndan baslayan ve Darro Nehri boyunca devam eden vadinin bir tarafi Alhambra'nin oldugu tepe diger tarafi ise Albayzin semtinin oldugu tepedir. Burasi Nasri Hanedanligi döneminde ve öncesinde Müslümanlarin yasadigi bölgedir. Beyaz badanali az katli geleneksel evleri, kivrimli sessiz sokaklari Granada'nin en güzel semtidir. Albayzin ismi Baeza'li anlamina gelir ve daha kuzeydeki Baeza sehrinden gelen müslümanlarin buraya yerlesmesiyle verilmistir. Albayzin'deki evlerin bir çogu Müslüman döneminden kalmadir ve Endülüs Müslüman mimarisinin izlerini tasir; yesil pencere pervazlari, avlulari (patio) ve evin ortasindan yükselen (yaz aylarinda serinlemek için çikilan) kule seklindeki üstü kapali teraslar vardır.
Sacromonte Tepesi, çingene (gitanos) mahallesi olarak anilir. Bir zamanlar kayadan yontulma evlerin (cuevas) içinde yasayan çingeneler, günümüzde artik beyaz boyali küçük evlerde yasamaktadir. Bu magaralarda flamenco dansinin "zambra" denilen otantik örneklerini sunan çingeneler, bu sebeple turistlerin ilgi odagi halindedirler.
Granada Katedrale & Royal Chapel of Granada (Granada Katedrali ve Kraliyet Sapeli (Catedral de Granada y Capilla Real))
Granada'nin 1492'de Kastilyalilarin eline geçmesiyle, Kraliçe Isabel'in emri ile Granada'nın en büyük camisi olan Camii El Kebir (Ulu Camii) yikilmis, bu genis arazi üzerine önce Kraliyet Sapeli (Capilla Real), daha sonra da hemen yanina büyük sehir katedrali (Capilla Mayor) insaa edilmistir.
Capilla Real (Kraliyet Sapeli): Ispanya'da Gotik mimari tarzinda insaa edilmis olan son dini yapidir. Içinde Kral Ferdinand, Kraliçe Isabel, kizlari Deli Juana ile Juana'nin esinin mezari vardir. Sapelin içinde ayrica kraliyet ailesine ait taç, kiliç, asa, sancak, ayna, çanak-çömlek gibi esyalar da sergilenmektedir.
Capilla Mayor (Büyük Katedral): ön yüzü barok, kubbesi Rönesans gövdesi Gotik tarzda insa edilen Büyük Katedral ise, 45 metre yüksekligindeki kubbesi ile devasa bir görünüme sahiptir.
Katedralin yapimina 1532 yilinda baslanip iç dizayni ancak 1704'de tamamlanabildigi için, farklı dönem etkileri görülmektedir. Katedralin yanindaki küçük binalar Müslümanlar zamanindaki çarsinin dükkanlaridir.
Alcaiceria
Capilla Mayor Katedralinin yanindaki küçük binalardan olusan uzun kapali çarsi, Endülüs Müslümanlari zamanindan kalma çarsinin dükkanlaridir ve "Alcaisería" diye anilir. Özel giris kapisi olan bu çarsi, dar sokaklari ve küçük dükkanlari ile bildigimiz klasik sark usulü çarsilarin bir örnegidir. Ancak ismi Romalilar zamanindan kalmadir. Roma imparatoru Justinian (Arapça'da Kayzer) Arap tüccarlara ülkedeki pazarlarda ipek satma izni verdigi için, bu tür pazarlara el-kayzeriyye (Kayzer'in mekani) denilmistir. Bu isim zamanla Alcaicerie'ya dönmüstür. 19. YY'daki büyük yanginda pazarin bir bölümü yandigi için, tamirat sirasinda dis görünümde bazi degisiklikler olmustur.
Corral del Carbon
Granada'nin merkezinde Endülüs döneminden kalan iki önemli eserden biri, Corral del Carbón diye adlandirilan kervansaray, digeri ise Alcaicerie adini tasiyan sark usulü çarsidir. Corral del Carbón, tüm Ispanya'da yikilmadan günümüze ulasan tek kervansaray örnegidir. Burada, özellikle Kuzey Afrika'dan mal satmaya veya mal almaya gelen tüccarlarin kaldiklari sanilmaktadir.
Monasterio de San Jerónimo, Granada
San Jeronimo Manastiri, Hristiyanlarin sehri fethetmesinden sonra insa edilen ilk manastirdir. Katolik Kilisesi’ne bagli manastir, canli avlulari ve Rönesans tarzindaki mimarisi ile ünlüdür. Manastirin insasina 1496 yilinda San Jeronimo tarafından baslanmistir. Kutsal emanetlerin bulundugu oda Ispanyol Barok mimarisinin en güzel örnegi olarak kabul edilir. Gonzalo Fernández de Córdoba, manastira defnedilmistir.
VALENCIA
10 saat sürecen gece otobüs yolculuğumun ardından sabah çok erken saatlerde Valencia'ya ulaştım ve şehir merkezine gidip oteli bulup, biraz uyuduktan sonra şehri keşfe çıktım. Biraz dolaştıktan sonra Endülüs turumun başlangıcı için (Seville) ve sonunu için (Valencia) çok doğru şehirler seçmiş olduğu düşündüm. Fiyat olarakta ikisi daha uygundur. Endülüs gezim boyunca beni Seville 'dan sonra burası büyüledi. Ben gelişmiş bir şehrin içinde plaj olan tüm şehirlere bayılırım ve burasıda doğal olarak benim radarıma girmiş oldu (:
Bu sebepteh ilk işim şehir merkezinden plaja yürümek oldu fakat size hiç tavsiye etmem çünkü 1 saatten fazla sürüyor yürümek. Ben şehri keşfetmişte olurum diye düşünmüştüm fakat iyi bir tercih olmadı.
Merkezde olan (Santa Clara Caddesi) otele ( Bizim otelimiz çok iyiydi, merkezde ve fiyatı çok uygundu. Tavsiye isteyeckler için ismi : Jero). geri döndüğümde bana katılmak üzere yeğenim şehre ulaşmıştı. Onunla hemen Santa Clara ve civarındaki muhteşem atmosfere sahip restaurantlar, chill-out cafelerle doldurulmuş sokakları keşfe çıktık.
Ebette Valencianin meshur yemeği Paella yemeden olmaz ve sonrasında dışarda oturabileceğiniz birçok cafeden birini seçip sangria eşliğinde sohbet edebilirsiniz. Gece hayatınında çok iyi olduğunu duyduk fakat biz sakin bir tatil geçirmek istediğimiz için kendimizi yormak istemedik.
Gece hayatı için; Yazin Malvarrosa plajinin çevresindeki bar ve gece kulüpler, genel ağırlık olarak öğrencilerin takildigi mekanların olduğu Polo y Peyrolon Caddesi , Ciudad de las Artes y las Ciencias (Bilim ve Sanat Sehri) içerisindeki L’Umbracle , eski sehirdeki Carmen bölgesi önerilmektedir. Carmen'e yakın olan La Plaza del Negrito ve Baja
Sokagi ve Rufaza Sokagi‘da tercih edilebilir.
Gelelim Valencia'ya, şehir, Ispanya’nin üçüncü büyük sehridir ve tarihi geçmişi diğerlerine göre daha eskidir. Romalilar tarafindan “Valentia Edetanorum” adiyla MÖ 138 yilinda “Plaza de la Virgen” meydaninda kurulmus. Roma’nin çöküsünden sonra pek çok kez el degistirmis ve 714 yilinda Araplar tarafindan isgal edilerek uzun bir süre müslüman egemenligi altinda kalmis.
Şehirde ulaşım için eski şehiri gezerken olmasada diger bölgelere gitmek için toplu tasima kullanabilirsiniz. Bunun için 10 kullanımlık hem otobüs hem de metrolarda geçerli olan Bono Travel Card tercih edebilirsiniz. Ücreti : 7,20 Euro
Valencia Katedrali :
Görkemli katedraller, tarihi dokusu, sokak sanatlari ve sayisiz barin bulundugu sehir merkezi Old Town (Eski Şehir) 'in Plaza de la Virgen Meydanında yer alan bu katedral, İlk olarak 13. yüzyılda Araplar tarafından cami olarak yapılmış, ancak
fazla kullanılamadan şehir hristiyanların eline geçince kiliseye
çevrilmiştir.
16. yüzyilda ise çikan yanginda büyük bir bölümü hasar görmüs ve yenilenmis. Bu yenilenme esnasi üç farkli dönemin farkli zamanlarinda olunca ortaya gotik, barok ve neo-klasik tarzda bir katedral çikmistir. Bu sebepten esine nadir rastlanir bir yapisi vardir.
Katedralin içerinde birde müze mevcut, ilgilinizi çekecekse kaçirmayin derim.
La Plaza de la Virgen‘den ilerleyince sehrin en önemli merkezi
El Carmen‘e ulasirsiniz. Burası sanatin duvarlara islendigi dar sokaklar arasinda sayisiz bar, restorandan oluşmaktadır.
National Museum of Ceramics and Decorative Arts “Gonzalez Marti”
Gonzalez Marti'nin yapmış olduğu çalışmalarda oluşan bir müzedir. Müzede seramik, porselen ve diger dekoratif eserler (tekstil ürünleri, geleneksel kostümler ve esyalar) sergileniyor.
Ayuntamiento
Valencia’nin Belediye binasidir, 18. yüzyilda insaa edilmistir. Içerisinde 10:00-13:30 arasında açık olan çok küçük bir tarih müzesi bulunuyor.
Torres de Quart (Quart Tower)
Valencia’nin eski sehir bölgesi 14. yüzyilda surlarla çevriliymis ve bu kapi sehre girmek için kullanilan kapilardan biriymis. 15. yüzyilda yapilmis ve Valencia’da hayatta kalan iki kapidan biri olma özelligini (digeri Torres de Serranos) korumakta. Kulenin tepesine çikabilirsiniz fakat öcretli.
Llotja de la Seda:
Eski sehirde bulunan en önemli yerlerden biri de UNESCO kültür miraslari listesinde bulunan Ipek Marketi 'dir.
Mercado Central
Yeğenimle meyve mi alsak diye farkında olmadan bulduğumuz yer burası (:
Valencia’nin en büyük kapali pazar yeri burası ve 1914 yilinda yapilmis ve içerisinde sebze, meyve, et ürünleri vb. gibi pek çok sey satiliyor.
Tabiki mevye aldık ve botanik bahcesinde çimlerin üzerine uzanmış dinlenirken o meyveleri yedik (:
Plaza de Toros de Valencia
Tren istasyonunun hemen yaninda bulunan bu arena 1859 yilinda yapilmis. Yapiminda Roma‘da bulunan Kolezyum’dan ilham alinmis. Hala boğa güreşleri yapılıyor fakat biz ordayken kapalıydı. Diğer endülüs şehrinde olduğu gibi buradaki Toros'un içindede müze mevcut.
City of Arts and Sciences
Jardin del Turia (Turia’nin Bahçesi) nin sonuna bilim ve sanat için yapılmış 6 adet yapılmış binanın toplamıdır.
Spor, sanat ve moda için
Agora, opera ve tiyatroların için
Palau de les Arts Reina Sofia, Imax sinema gösterimleri ve bazen gece klübüne kullanımı için
Hemisfèric inşa edilmiştir
. Dinazorlardan, uzay bilimi, botanik gibi farklı konularda eğitici öğeler bulunduran
Prince Felipe Science Museum, Avrupa’nın en büyük akvaryumu olan
L’Oceanografic ve botanik bahçe olan
Umbracle binalarıdır
.
Akvaryuma giriş biraz pahali ama ilgide büyük.
Jardines del Turia (Turia Bahçeleri):
1957 de Turia nehrinin taşması ve hatta yüksekliği 5 metreye kadar yükselince 81 kişi vefat etmiş ve şehirdeki bu felaketin ardindan hükümet nehrin yönünü değiştirmeye karar vererek akdenize akmasını sağlamişlardir. Nehrin yönü değiştirince bu nehir yatağı yeşillendirilmiş ve insanların spor yaptığı, dinlendiği ve City of Arts and Sciences'e bağlanan güzel bir bahçeye dönüştürülmüş. Bu bahcenin uzunluğu 9 km 'dir.
Plajlar:
Plaj secimi tamamen sehrin neresinde olduğunuza bağlı olarak değişiyor. Biz Playa de la Malvarrosa 'da vakit geçirdik fakat Albufera National Park’in için de bulunan El Saler, La Playa El Perellonet , Playa La Devesa gibi birçok seçenek bulabilirsiniz.
Önemli Festivaller :
The Fallas Festivali : 1-19 Mart tarihleri arasında san jose gününde yapılan bu festival ispanyanin en büyük festivallerinden biridir. Sokak eglenceleri, havai fisekleri ve isik oyunlariyla geçen bir festivaldır. Festivalin son gününde 1 yil boyunca hazirlanmis çok eglenceli Falla adini verdikleri köpük, plastik ve tahtadan yapilmis dev çizgi film karakterleri yapilari 10 dakikada yakarlar.Bütün gece havai fisek gösterileri yapilir. Bu dönemlerde giderseniz eminim çok eğleneceginiz görüntülere tanık olabilirsiniz.
Domates Festivali (La Tomatina) : Festival 1945 yilindan bu yana Valencia'nin küçük bir kasabası olan Buñol da düzenleniyor. Festival günü sabahi, herkes kahvaltidan sonra saat 11:00’de baslayacak domates yagmuru için kamyonlarin arkasindan yürüyerek festival alanina geliyor. Insanlarin, alana yigilan domatesleri birbirine firlatmasiyla baslayan festival yaklasik 2 saat sürüyor. Festivalde 125000 kg civarinda domates kasabayı kırmızıya boyuyor. Festival’in çok önemli 2 kurali var. Birincisi domatesleri ezmeden atma, ikincisi kimseye zarar vermemek için domatesten baska bir sey atmamak gerekiyor. Birkaç yıl öncesine kadar bu etkinlik ücretsizken, domates masrafi ve kasabanin temizliği için artık 10 euro alınmaya başlandı.
İspanya'daki festivallerin büyük çoğunluğunun biraz şiddet içerikli olduğu söylesek yanlış olmaz sanıırm. Boğa güreşi, domates festivali, Festa de la Merce (kule aileler), The Fallas bence yeterince şiddet içeriyor (: Bu ispanyollar dövüşerek eğleniyor, biraz türklere benziyor mu ne !!